002_KUSUR GÖRENİN MİDİR, YOKSA YAPANIN MI?
Dünyada cenneti bulmanın sırrı kusura bakış açımızda saklı
Dergimizin 2nci sayısına hoşgeldiniz.
Öncelikle hepinizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını kutluyor, aynı güne denk gelen Kadir Gecesi’nin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmıştı ve İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlatarak, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına giden yolu açtı. Ne kadar ilginçtir ki, 19.05.1919 tarihi insanı sembolize eden 5 sayısını evrenin gizemli sayısı 19 ile üç kere tamamlar. Tüm planların üstünde planlar olduğuna dair bir işaret daha olmasın bu?

Haydi gelin bu hafta kusur görmemek ile ilgili bir yazı ile başlayalım.

Ah şu kusur, hata denen şey olmasaydı demez miyiz başımıza bir şeyler geldiği vakit? Ama düşünmeyiz ki bu dünyada deneyimleyerek tekâmül etmek için varız. O zaman hata, kusur, eksiklik, yanlış insanın öğrenmesi, eksiklerini tamamlaması için bize aynadır. Zira bu yüzden dervişler dertleri varsa mutlu olurlardı, çünkü onlara göre dertler Allah’ın kendilerine dokunuşuydu.
İlk başta fazla mistik görünebilir elbet. Ancak çekim yasası deyin, Hermetizm’de benzer benzeri çeker sözünü hatırlayın, kuantum dünyasındaki gözlemci etkisi deyin, her şey bizim bir enerji frekansı olan düşüncelerimizle şekillenir. Klasik batı düşüncesi hemen bu noktada her istediğini kendine çekebileceğini söyleyerek, özgür iradeye aşırı bir vurgu yapar. Evet, evren bir aynadır veyahut bir hizmetkar. Ancak modern insan bilmez ki, herkes kendi kaderi planına, ruhsal akdine göre niyet eder. İstediği her şeyi çekebilseydi ne basiret bağlanırdı ne de dünyada acı, mutsuzluk ve keder olurdu. Kenan Rıfai’nin dediği gibi dünya rahat yeri değildir. Bir sınav yeridir, tekâmül okuludur dünya. Bizler olacaklar hakkında kesin bir etkiye sahip olamamakla birlikte, olanı nasıl karşılayabileceğimizi seçebiliriz.
Etkiye vereceğimiz tepkiyi eğer uyanmışsak, kişilik illüzyonumuzdan sıyrılmışsak, özgür irademizle karşılık verebiliriz. İşte bu yüzden kusur görenindir dostlar, çünkü insan kendinde olanı görür. Kendinde olduğu için bir başkasında gördüğü o şey onu rahatsız eder. Kendinden kaçması kolaydır insanın. Modern dünyanın hız-haz-tüketim sarmalına bırakıverir kendini, unutur endişelerini. Ama dışarıdan gelince ve de nefsine dokununca vay haline. Kaçmayı bırakın, hemen ensesine vuran dervişe dönüp de Osmanlı tokadını yapıştıran adam gibi döner ve hemen misliyle tepkisini verir.
Bir nevi insan kendinde gördüğü ve bir başkasında gördüğü şeyden kaçamayacağı için kızar. Görür ve yargılar, eleştirir, sınıflar, suçlar, kötüler. Yaralı egosuna risk teşkil eden her şeyi dışarıda tutarak başını kuma gömer.
Birliğe ulaşmanın önündeki engel kabul etmemektir. Biraz Tasavvuf dili kullanalım. Kabul etmemek tevhidi bozmaktır. Şikayet etmek Allah’ı Allah’a şikayettir. Her şey O ise, her yerde O varda, yapan ve yaptıran O ise o zaman şikayet ve kusur görmek O’nda kusur görmektir.
Cüzi irade vardır elbet ve yaşananlara nasıl karşılık vereceğimizi seçmek için çok işe yarar. İnsana bazı şeyler uymayabilir ama şefkatle ve rıza ile uymayanın yanından yürüyüp gidebilir. Aynı Hz.Ali’nin tam kılıcı çekip de yere düşen düşmanı öldüreceği sırada düşman yüzüne tükürdüğü için adamı affetmesi gibi. O anda adamı öldürmez çünkü artık tükürülünce nefsi devreye girmiştir.
Konu rıza. Kabulden de öte olan, o rıza makamı. Rıza makamı olanı olduğu gibi kabuldür. Kusur görmemektir.
Hepsi bir ilahi oyun. Herkes ruhsal tekamül ihtiyaçlarına göre seçtiği kaderi planı oynuyor. Kaderini bile kendisi bu dünyaya gelmeden önce ruhsal rehberleri ile beraber seçer insan. Tüm bu dekor ve sahne içinde insanlar değişir ancak kaderi planın gerekleri/icapları değişmez.
Yani Özümüzden doğum ile sıyrılarak ten kafesinde dünyevi yolculuğumuza çıktığımız anda egomuzun yolculuğu da başlar. İzlenimler, çocukluk kararlarına ve anlama, çocukluk kararları savunma mekanizmalarına, savunma mekanizmaları da kişiliğe dönüştükçe bizleri dünya oyununda aktif tutan ego denen mekanizma da yaralı ego haline gelir. Hatta sosyal ortamlarda bir de Carl Rogers’in bahsettiği o kendimizi daha iyi projekte ettiğimiz ideal kişilik ortaya çıkar ki bu da sahte egodur. Sosyal ortamlarda insan kendini olduğundan daha öte ve iyi lanse eder zira. Bu da sahte veya projekte edilen benliktir.
Alın size maskeli balo. En kötüsü de insanın kendini bilmeden bu ilizyonu ve yapaylığa mahkûm etmesi. Hız, haz, tüketim toplumu onu dünya ilizyonuna bağlar. Hele o bildiği konfor alanından çıkarmaya çalışın insanı, bakın görün neler olur.
O YÜZDEN KUSUR GÖRMEYELİM.
Hz.İsa’nın yargılama ki yargılanmayasın sözünü hatırlayalım. Hinduların karma dedikleri şey doğrudur. Söz ve düşünce, enerjinin farklı tonlarıdır. Hal böyle olunca bizlerden dışarı yansıyan elbette ki bize geri dönecektir. Çünkü her şey denge mekanizmasına bağlıdır ve benzer benzeri çeker veyahut aynı enerji frekansındaki varlıklar beraber olarak mıcırlı taşların sürtüne sürtüne birbirini cilalaması gibi birbirlerinin tekamüle yardımcı ederler.
Öyleyse sevmekten ve kabulden ve de affetmekten başka işimiz kalmıyor sevgili dostlar.
Sevgiler,
Kenan

BİR SEN VAR SENDEN İÇERU
Geçen hafta bazı sorular sormuştum. Bunlar üstünde düşünebildin mi? Düşündüysen cevaplar bulabildin mi? Bulduğun cevaplar sende neler uyandırdı? Merak mı yoksa kendinden biraz da korktun mu?
Korkma sevgili dostum. Soru sormak iyidir, çünkü insanı uykusundan uyandırır. Hele güçlü sorular ile yapılan sohbetler ve tefekkür insanı dünya okulunun illüzyonundan sıyırır. Bunu ne kadar çok yaparsan o denli daha uyanık ve farkında olursun. Bu farkındalık halleri zamanla bilinç seviyende atlama yapmanı sağlar. Yani haller ve makamlar farklıdır. Ancak soruyor, cevaplar buluyor ama kendini geliştirmiyorsan tüm bu çaba boşunadır.
Özüne dönmek ve üst benliğine ulaşman için kişilik illüzyonuna seni hapseden ego mekanizmanın gölgelerinden kurtulmalısın. Bu da sorarak, sorgulayarak, değişim kararı atarak ve de gelişim için her gün ama her gün küçük adımlar atarak olur. Her gün atacağın 3 adım bir yılda 1100 adım eder. Gerisini sen düşün.
Bu haftanın soruları da bunlar olsun o zaman?
Sen kimsin? Kendini nasıl tanımlarsın? Olumlu ve olumsuz özelliklerin nedir?
Çevrendeki kişiler seni nasıl tanımlar?
Hayat hikayeni 2 sayfaya döksen ne yazarsın?
Çalıştığın firmanın CEO’su olan kişiyle bir asansörde rasgele tanışsan ve sadece kendini tanıtmak için 30 saniyen olsa, ve bu senin kendini tevazuyla öne çıkararak akılda kalmak için tek fırsatın olsa, kendini en iyi nasıl anlatırsın?
Bu hayattaki varlık sebebin nedir? Hayalin nedir? Yaşam amacın ne?
Biraz da SANAT. Zira sanat ruhu taçlandıran, iç güzelliğimizi bize hatırlatan, duyuların ötesindeki o varlık okyanusunun ikram ve lütuflarını bizlere sezgilerimizle ulaştıran bir araçtır. İçimizdeki güzelliklerin de dışa vurumudur.

Bu resmi çizen Albrecht Durer isimli 1471-1528 yılları arasında yaşamış bir ressam.
18 çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan biri.
İki kardeşin de resme karşı olağanüstü bir ilgileri ve yetenekleri var.
Her ikisi de sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar.
Aile ise bu durum karşısında çaresiz.
Madencilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar ve karınlarını
zor doyura bilmekteler.
Bu durum karşısında iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın sanat okuluna gitmesi, geride kalanın daha çok çalışıp diğer kardeşi okutması yönünde bir karar alıyorlar.
Albert ve Albrecht arasındaki bu kura da okula giden dönüşte diğer kardeşi okuması için okula gönderecek ve kendisi de madende çalışacaktı.
Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim görevlilerini kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder.
Okulu birincilikle bitirdiğinde yöredeki bütün okullarda ismi bilinmektedir. Eve büyük bir gururla döner.
Ailesi Albrecht onuruna güzel bir yemek verir.Kendisini öven konuşmalardan sonra Albrecht söz alır ve kendisine bu başarıları yaşatan kardeşine teşekkür eder.
Simdi sıranın kardeşinde olduğunu ve okumaya göndereceği kardeşi için madende çalışmaktan büyük gurur duyacağını söyler.
Kardeşinin yanıtı ise; "İmkansız sevgili kardeşim" seklindedir. "Seni okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende defalarca kırıldı ve değil kalem tutmak senin şerefine su şarap kadehini bile zor tutuyorum".
Kardeşinin durumuna hakikaten üzülen Albrecht ise kendisini dünyanın en ünlü ressamları arasına sokan o ellerin kardeşinin ellerinin resmini çizer.
Yukarıda gördüğünüz bütün dünyanın bildiği, ismi 'Hands' (Eller) olan resim Albrecht Durer'in kardeşinin elleridir.
Ben de birkaç yorum ekleyeyim izninle…
Bu evrende her şey birbirine bağlı ve bağımlıdır. Tüm mevcudat birbirine görünmeyen ipliklerle bağlıdır. Dolayısıyla her şey bir sebep-sonuç yasası ışığında evrende kelebek etkisi yaratır. Bizde olan güzellikler bizden dolayıdır demek bu yüzden hadsizlik olur. Hakiki insan olmanın erdemlerinden birisi de bize ışık tutan ellere şükretmek ve o ellerin bize dokunmasını sağlayan İlahi Nizam ve Düzen’i idrak etmektir.
Unutmayalım ki usulsüz vusul olmaz. İnsanı insan yapan, edeptir.
Bir ustadan az bir nefes almaya var mısın? Bakın ne diyor Robin Sharma…
... hayallerimiz için çalışıyor ve umutlarımızı muhaliflerin eleştirilerine karşı yalıtıyoruz.
... birçoğunun kalbini kapattığı soğuk bir dünyada baş tacı ettiğimiz değerlerimiz doğrultusunda ilerlemek için mücadele ediyoruz.
... her gün artan gürültü ve kargaşa, şiddetli belirsizlik ve yaygın karmaşıklık dönemlerinde sevinç, sessizlik ve iç huzur bulmaya çalışıyoruz.
Ve yine de — en canlı olduğumuz mücadelenin içinde olduğunun farkına vardım.
Korku, şüphe ve tehlike karşısında, en akıllı, en cesur ve en büyük benliklerimizi test etme şansımız var.
Kolay günler dilemek yerine, belki de daha büyük bir güçten dua ediyor olmalıyız.
Biraz da BİLİM VE TEKNOLOJİ’den feyz alalım mı?
Pandemi sonrası sanal mahkeme
Teksas'taki bir mahkeme, bir video konferans programı olan Zoom uygulaması üzerinde ilk sanal denemeyi geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. Bu, gerçek bir dava için gerçek bir duruşma olmakla birlikte, mahkeme bunu pandemi sırasında yasal işlemlerin nasıl yürütüleceği konusunda bir deney olarak da kullanıyor.
Reuters'in bildirdiğine göre, sigorta poliçesi ile ilgili bir anlaşmazlık mahkemede ele alındı. Durumun yeniliği, hukuk sisteminin çözmesi gereken bir takım sorunları ortaya çıkardı. Keza duruşma sırasında Yargıç Emily Miskel sık sık jüri üyelerine teknik konularda yardımcı oldu. Miskel'in YouTube'a yüklediği jüri seçim kısmına daır videoda görüldüğü üzere birkaç potansiyel jüri üyesi Zoom'u kullanırken sorun yaşadı. Bazı jüri üyeleri sessiz olduklarını fark etmeden konuştu, bazılarının ekranlarını ayarlamak için yardıma ihtiyacı vardı ve bazılarının çağrı ile bağlantısı kesildi.
Pandemi sonrası karbon salınımı %17 azaldı.
İngiltere'deki East Anglia Üniversitesi'nden bilim adamları tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, günlük karbon emisyonları, koronavirüs pandemisi nedeniyle % 17 azaldı. Son kez bu düşüklük seviyesi 2006 yılındaydı.
East Anglia Üniversitesi'nden profesör ve bugün Nature Climate Change dergisinde yayınlanan makalenin baş yazarı Corinne Le Quéré, “Nüfus sınırlaması enerji kullanımı ve CO2 emisyonlarında ciddi değişikliklere yol açtı” dedi. Emisyonlarda önemli değişiklikler Çin, ABD ve Avrupa'da gözlendi.
Düşüş o kadar önemli ki, Birleşmiş Milletler Paris Anlaşması'nda belirtilen iklim hedeflerine ulaşılabilir. Ne yazık ki, düşüşün kalıcı olması pek olası değil.
“Bu aşırı düşüşlerin, ekonomik, ulaşım veya enerji sistemlerindeki yapısal değişiklikleri yansıtmadıkları için geçici olmaları muhtemeldir,” diyen Le Quéré, “dünya liderlerinin ekonomik tepkilerini planlarken iklim değişikliğini ne ölçüde dikkate aldıklarını” COVID-19 sonrasındaki gelecek yıllarda belirleyecek ” dedi.
“Karbon emisyonlarını düşük tutmak için şehirlerde ve banliyölerde yerel liderler yürüme, bisiklete binme ve elektrikli bisikletlerin kullanımı gibi şeyleri teşvik edebilir” diyor Le Quéré.
BİR KİTAP ÖNERİM VAR - 2075 RUHU OLAN ROBOT
2075 yılında geçen ve yapay zeka ile bilinç konusunu ele alan bir EZOTERİK BİLİMKURGU romanı okumak ister misin? Bu kitabı bildiklerini sorgulaman ve geleceği dünyasındaki ütopik bir geleceği kaostan düzene geçişi de anlatarak anlatıyor. Kitaptaki organik yapay bilinçli robot dünyevi uykusundan uyanan insanın uyanış sürecini ezoterik, ruhsak, mistik, psikolojik bir yaklaşımla anlatıyor. Tabii bolca dinler tarihi, Sufizm, kadim Hint felsefesi ve Hermetizm de var.
İstersen işte sana güzel bir kitap söyleşisi.
ÜCRETSİZ WEBİNAR DUYURUSU
Haziran ayında her Salı günü yapacağım 4 serilik toplantının ilkinde insanın varlık okyanusundaki yolculuğunu, özünden nasıl koptuğu ve nasıl kendini bularak özüne dönebileceğini bir süreç haritası ile anlatıyorum. Sonraki Salı buluşmaları YAŞAMA SANATI, KRİTİK YAŞAM BECERİLERİ ve BİLGELİK ÇAĞINDA YAŞAM üstüne olacak.
Serinin 1nci online webinarı KOZMİK TİYATRODAKİ YOLCUĞUMUZ
02 Haziran 2020 Salı
İstanbul saatiyle 20:00-21:00
Amerika saatiyle 1-2pm
Katılım bilgileri ve teyit için buraya tıkla lütfen.
Ücretsiz kitaplarıma buraya tıklayarak ve KİTAPLARIM sayfasından ulaşabilirsin
Çılgın bir dünyada nasıl yavaşlarsın?
Kenan Kolday dan yine çok doyurucu ve farklı açılardan değerlendirilen bir yazı, ben çok faydalanıyorum ve keyifle takip ediyorum. Bu güzel çalışmaların devamını en içten duygularımla diliyorum.