009_Mutsuz insan yoktur, hayalleri olmayan insan vardır
İyi haftalar,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta MUTLULUK ve HAYALLER üstüne düşünerek yeni bir haftaya başlayalım.
Mutsuz insan yoktur, hayalleri olmayan insan vardır...
“Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır” – Dostoyevski
“Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor. Sadece sen, yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun” – Montaigne
“İnsanları yalan söylediklerinde dinlemeyi severim. Çünkü; olmak istedikleri ama olamadıkları insanları anlatırlar” - Tolstoy
“Ya düşlerinin peşine düşmeyi seçersin, ya da olanları kabullenmeyi. İyikilerinle güçlenir, keşkelerinle tükenirsin! Karar senin” – Charles Bukowski
Hayaller ve mutluluk....
Ne hoştur mutlu olmak. İnsan hep mutlu olsun isterler ve hayallere dalar. Güzele, mutluluk verene koşar.
Hepimizin küçükken hayalleri vardı....
Süpermen gibi güçlü, kuvvetli olmaktan tutun da Örümcek Adam gibi duvarlarda yürümeye. Ya da doktor olup insanları iyileştirmeye. İnşaat mühendisi olup gökleri delen kuleler koca inşa etmeye. Atatürk gibi olup vatana, millete hayırlı olmaya dek bir sürü hayalimiz vardır. Hiçbirisi imkansız değildi, imkansız görünmezdi bizim küçük gözlerimize.
Bizim nesil büyükannelerimizden savaş zamanı hikayeleri ve o zamanların kanaat, ölçülülük, saygı, saflık, alçakgönüllülük ve tevazu hikayelerini dinlerdi. Bir de dedelerden Osmanlı zamanlarından kalma kahramanlık hikayelerini. Hep bir Ulubatlı Hasan olmak isterdik biz erkekler. Ya da o eski Türk filmlerinde seyrettiğimiz Kara Murat olmak. Ya da Hazarfen Ahmet Çelebi gibi Galata Kulesi’nden kanat takıp uçmak, uçsuz bucaksız gökyüzünün enginliğine özgürce dalmak...
Ne güzel günlerdi o günler...
Hayaller önemlidir insan hayatında. Hayaller bizi biz yapan şeylerin parçasıdırlar.
Ancak bir gün bir şey olur ve o hayalleriyle dolup taşan, onları amaç edinen çocuk bir şekilde bırakır o hayallerini; aynı paltosunu otobüste unutarak eve dönen çocuk gibi. Aklından çıkar gider. Unutma döngüsüne girer. Geriye de bakmaz eğer tekrar bakabilecek kadar uyanmamış ise.
Peki nedir bu hayallerimizi bizden alan? Nedir bize hayallerimizi unutturan? Nedir..?
Önceki yazılarımda 0-7 yaşın insan yaşamındaki önemini ve her yetişkin insanı oluşturan kişilik unsurlarının %78’inin bu dönemde edinildiğinden bahsetmiştim. Yani bu dönem eğitim için çok önemli.
Bir çok insan hayallere inanmaz. Kendi hayalleri olmayınca da başkalarının hayallerini de karalar. “O olmaz”, “Bu imkansız”, “Akıllı ol”, “Bu mantıksız”, “Böyle saçmalık olur mu?” gibi ifadelerle hayalleri boşa çıkarırlar sanki başkaları kendileriymiş gibi. Kendi mutsuzluklarını başkalarına dayatır bu insanlar. Herkesi kendi çaplarından zannederler. Dünyada tek bir yol var sanırlar. Zaten kendi kendilerini de sabotaj eder bu insanlar.
Ama kızamıyorum ki onlara...
Onlar da bunu görmüşler anne ve babalarından, ailelerinden, çevrelerinden, öğretmenlerinden, işverenlerinden, patronlarından. 7 nesil ne öğrendiyse aktarmış onlara. Hatta artık 14 nesil deniyor. Onlar da öğretilen oyunu körü körüne oynar olmuşlar. Armut dibine düşer olmuş her ağacın.
Bu aynı özgürce büyümekte olan bir ağacın üstüne, ağacın büyümesini engelleyecek şeffaf bir cam fanus koymak gibi. Çocuk cam fanusu farketmez ve kendi özgür iç dünyasını dışa vurmak ister, ama bir bakar ki görünmez duvarlar engeller onu. Bu görünmez duvarlar eleştiri, yargılama, şartllandırma, cezalandırma gibi şeylerdir.
Sakın ha, lütfen bu dediklerimi disipline etmekle ile karıştırma.
Dediğim şudur...İnsan mutlaka bir disiplin ortamında olmalı ki sınırlarını bilebilsin. Ama hayallerinin sınırsızlığını da bilsin.
İşte böyle dostlar....
O özgür, uçsuz bucaksız hayallere sahip çocuk gider ve yerine sürü insanının hoşuna giden, aynı onlar gibi basmakalıp olan, o cici, hanımefendi veya beyefendi, emir-komuta altında tam istenildiği gibi davranan, kendisi olmaya korkan bir çocuk gelir.
İnsan kendi elleriyle o yaşlarda farkında olmadan teslim eder özgürlüğünü, hayallerini ve mutluluğunu. Bir daha da kolay kolay uyanamaz bu “orta oyunu”ndan. Hint Felsefesi’ndeki yanılsamalar dünyasını anlatan Maya bir tül daha çekmiştir onun üstüne. Bu tül göze değil akla çekilmiş bir tüldür.
İşte bu yüzden diyorum ki...
Mutsuz insan diye bir şey yoktur; sadece ve sadece hayalleri olmayan insan vardır. Hayallerini unutmuş ve onları tekrar bulamamış ve hayallerini hayat tutkusu ve coşkusunu tetikleyecek şekilde tutuşturamamış insan vardır.
Hayalleri olmayan insan amaçsızdır. Rüzgar önündeki yapraktır. Ne kendisinin farkındadır, ne de çevresinin, ne hayatın, ne de Dünyanın, ne de evrenin. 5 duyusu tam ve doğru çalışan ama kör, sağır, dilsiz yaşayan bir mahluktur. Hayatı bir görev gibi yaşar. Bir robot gibi düşünmeden gelen etkiye tepki verir ve tepkileri ve baskısı güçlü olanın kazanmasını makul zanneder; sanki Afrika’nın Serengeti düzlüklerinde yaşıyormuş gibi.
Sorarım amacı ve hayalleri olmayan insan ne yapar? Kendini nasıl aşar ki?
Mutluluk kendini aşmakta saklıdır. Bu hayatın amacı tekamüldür ve tekamül ise ilerlemek, insanın kendi inşa ettiği ülkü mabedine her gün bir önceki güne ek yeni tuğlalar eklemektir. Bunu yapamayan insan ise statik olur. Evrende her şey bir değişim ve dönüşüm halindedir ve statik olmak zaten hayatın amacına terstir. Bu insan 20 yaşındayken yaşayan ölü olur. Mal, mülk, mevki, paye peşinde kendi arzu ve ihtiras atlarının çektiği arabaların peşinden bilinçsizce koşup gider. Ya da hata yapma ve kaybetme korkusu ile yerinde sayar ve neler kaçırdığını bilemeden bitki gibi yaşar gider.
Siz hangisi olmak istiyorsunuz?
Sevgiler,
Kenan Kolday
SAVAŞ BİTİREN FOTOĞRAF
8 Haziran 1972'de, Kuzey Vietnam'da saklandıkları tapınağa bir Amerikan uçağından dört napalm bombası atıldı...
Sağ kalan çocuklar, elbiseleri, saçları, vücutları yanık içinde, çığlıklar atarak kaçışırken, foto muhabiri Nick Ut kendisine Pulitzer ödülünü getirecek olan kareyi çekti.
Ortada, çığlık çığlığa koşan çıplak kız, Vietnam Savaşı'nın bütün dehşetinin isimsiz simgesi haline geldi.
Amerika'yı dünya kamuoyunun önünde mahkum eden bir simge...
1982'de bir Alman gazeteci "Resimdeki Kızın" peşine düştü. Kızın adının Kim Phuc olduğu ortaya çıktı. Bütün vücudu yandığı için Saigon'da 14 ay hastanede yatmış, yanık derisi ayıklanırken her seferinde acıdan bayılmıştı.
İleri bir yaşta, kocasıyla gittiği Moskova dönüşü siyasi mülteci olarak Kanada'ya sığınmıştı Kim.
O günlerde 34 yaşındaydı. Evliydi, 3 yaşında bir oğlu vardı. Astım ve şeker hastasıydı, sık sık migren krizi geçiriyordu. Vücudunda, her vesileyle azan, silinmek bilmez yaralar taşıyordu, cildi nefes alma yeteneğini kaybetmişti, ama "Ama ne talihliymişim ki yüzümde en küçük bir leke bile yok!" diye avunuyordu.
1995 senesinde Washington'da Vietnam Savaşı'nı anmak için bir tören yapıldı. Kim Phuc da oradaydı...
Kürsüde konuşurken, "O bombaları atan pilotla karşılaşsam, ona "Geçmişi değiştiremeyiz..." derdim,"Ama bugün ve yarın, barışa hizmet etmek için elimizden geleni yapabiliriz!"
Salondan sessizce ayrılıyordu ki, eline bir kağıt sıkıştırdılar, göndereni işaret ettiler.
Kim Phuc önce dönüp adama baktı.
Adam orada öylece durmuş, eli ayağı titreyerek Kim Phuc'a bakıyordu.
Sonra elindeki notu okudu Kim Phuc... "Kim, o adam benim!" yazıyordu.
8 Haziran 1972 günü, Vietnam'daki o mabede napalm atan uçağın pilotu John Plummer'di orada duran...
Savaştan sonra yıllarca kendine gelememiş, ne yapacağını bilememiş, din adamı olmuş, "O küçük kızın" resmini gazeteden kesip her an cüzdanında taşımıştı.
Kim bir an adama baktı, sonra kollarını açarak ona doğru koştu...
Hangisinin yarası daha derindi dersiniz?

Kilise tarafından yakılarak öldürülen Giordano Bruno (1548- 1600) Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri olup evrensel ve zaman mefhumundan uzak "iki şey" öğretisi kulağa küpe olacak cinsten.
İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir:
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
...
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey 'Ekstra Değer' katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba
İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi
İki şey "hayatta önemli olan her şey" içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
"Allah, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır"
"Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar."
Giordano Bruno (1548- 1600)
Bir ilginç haber…
Broadway gösterileri yılın geri kalanında kapalı kalacak ve tarihteki en uzun kapanışı genişletecek. New York'un en önemli turistik yerlerinden biri olan Broadway, pandemi nedeniyle 12 Mart'ta kapandı. Endüstrinin ticaret birliği olan Broadway League, gösterilerin 2021 boyunca piyasaya sürülme tarihlerinde başlamasını beklediğini, ancak henüz tam olarak ne zaman belirtmeye hazır olmadığını söyledi. Ülkenin en büyük tiyatro dizisi, 3 Ocak'a kadar yapılan gösteriler için bilet iade edeceğini veya değiştireceğini söyledi.
Geçtiğimiz hafta 2 harika sohbet yaptık.
8 Temmuz Çarşambe günü 5. Dan Engin Ergin sensei ile EVRENLE UYUM SANATI- AİKİDO üstüne konuştuk.
9 Temmuz Perşembe günü ise bir Mevlevi ve Semazen olan kadim dostum İnsan Alp ile TASAVVUF ve MEVLEVİLİK üstüne konuştuk.
Daha güzel bir dünya için ancak paylaşarak büyüyebiliriz ve farkındalık büyümenin, gelişmenin, tekamülün ön şartı. Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli. Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan
