012_SORUYORUM, öyleyse varım
İyi haftalar,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta sormak ve hür bir akıl ile sorgulamak, cehalet, dogma ve taassubu aşmak üstüne düşünerek yeni bir haftaya başlayalım.

“Sorgulanmamış bir hayat süren insanların hayatı kendi ellerinde ya da kendi kontrollerinde değildir; onların denetimi dışarıdan gelmektedir.” - Sokrates
“İnsanın nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi, onun değersiz ve dolayısıyla mutsuz bir hayat sürmesiyle eş anlamlıdır” – Sokrates
“Düşünüyorum, öyleyse varım.” - Descartes
Batı Felsefesi’nin önemli filozoflarından Rene Descartes 500 yıl önce “düşünüyorum, öyleyse varım” demiş. Felsefeyi gökten yere indiren, yani felsefeyi insanın kullanımına sunan Sokrates’den sonra felsefede 2nci büyük devrimi yaptığı yazılır. Hep hatırlanan bu sözü ile birçok kişiye “kendini bilme” yolculuklarında ilham vermiştir.
Ben ise bugün bu sözü şu şekil değiştirmek istiyorum....”SORUYORUM ÖYLEYSE VARIM”
Maalesef toplum olarak dinleme becerilerimizin zayıf olduğu bir kültürde yaşıyoruz. Çevremizdekiler bizimle konuşuyor ama duymuyoruz. Sıkça karşımızdakinin ne söylediğini dinlemiyor ve araya girip söz kesiyoruz. Ya da dinlemiş gibi yaparak başka şeyler düşünüyoruz, ya da karşımızdaki sözünü bitirince ne söz söyleyeceğimizi düşünüyoruz, ya da o konuşurken dalıp gidiyor ve gündüz düşleri kuruyoruz. Yani bir anlamda modern bilimin etkin dinleme dediği şeyi yapmıyoruz.
Etkin dinleme becerisine sahip insanlarla iletişimde olan kişiler, etkin dinlemenin anlatan kişi için ne büyük bir nimet ve lütuf olduğunu bilirler. Etkin dinlemek bir zanaattır çünkü. Hatırlayın Mustafa Kemal Atatürk’ün vatandaşlarımızdan birini nasıl dinlediğini gösteren o muhteşem resmi. Nasıl bir dikkat, ilgi ve meraktır o? Nasıl bir içsel güçtür o? Allah hepimize nasip etsin...

Ancak etkin dinleyen kişilerin hepsi soru sormaz ve sizin realitenizin soru sorarak parçası olmazlar. Çünkü olmak istemezler. Etkin dinlemek anlatanın açılmasına yardımcı olur, ama anlatan kişi kendi iç sıkıntısı ya da mutluluğu ile o bir duygu yoğunluğu yaşar. Ve bu yoğunluk sebebiyle de anlattıklarını mantıksal bir silsileye koyamaz. Ya da kendi anlattıklarına dair objektif olamaz.
İşte bu yüzden sadece etkin dinlemek yterli değildir. Modern yaşamda “koçluk” kavramında olduğu gibi size doğru ve güçlü açık uçlu sorular soran, bu sorularla sizi düşündüren ve soru sorarken objektifliğini bozmadan, ne kendi aklının özgürlüğünü elden bırakan, ne de size bıraktıran bir kişi gerçekten bir velinimettir.
Burada koçluk kavramına girmeyeceğim. Bahsetmek istediğim, size dinlemenin ötesinde size sorular sorarak sizi farklı düşündürmeye iten, sizi etkilemeye çalışmadan sorularla size kendi çözümlerinizi üretmenize yardımcı olan kişilerin yaptığı katkıdır.
Bu neden önemli? Çünkü bu tür sorular soran kişiler sizi dinleyip bir kenara çekilip, sizi unutup gitmezler. Genellikle Anglo-Sakson kültürlerin bireysel olmaları sebebiyle Avrupa ve Kuzey Amerika’da gördüğümüz etkin dinleme becerisine rağmen, anlatılanın parçası olmama durumu, insanların derin bir sosyal iletişim ve dostluk kurmasını engeller. Hatta kişiler arasında güven, sadakat ve vefayı da etkiler.
Size soru soran kişi o an sizinledir. Çünkü yeni konuşmaya başlayan bir çocuğun dünyayı yeni keşfetme heves ve merakıyla sorular sorması gibi, size merak ve ilgiyle sorular sorar, düşündürür. Bu yüzden de o an sizinledir ve sizin realitenizin parçasıdır. Ne sizi yargılar, ne de yorum yapar. Sadece sizi farklı düşünmeye sevk eder. Size ve özgür iradenize müdahale etmeyecek denli naziktir. Size bir şey dikte ettirmeyecek kadar öngörülüdür. Duygusal boşuklarınızdan yararlanmayacak denli adil ve dürüsttür. Ve o yüzden de vardır. O an sizin için vardır. Ve bu kişi ilk defa otobüste yanına oturduğunuz ve tanıştığınız bir yaşlı hanımefendi bile olabilir.
Etkin dinleyenler de önemlidirler, ama sohbet sizi bitirince biter ve sadece güzel dinlenmiş olmanın verdiği duygusal rahatlama geride kalır. Ama etkin dinlemenin ötesinde size sorular sorup sizinle var olan birisinin sizde açtığı kapılar sizde gerçek dönüşüm ve değişimi sağlar. İşte bu yüzden de bu sohbet ağızda hoş bir tat bırakır, zihinde doyum sağlar ve gönüllere huzur verir.
Fakat etkin dinleme becerisini, güçlü ve etkili sorular sorma becerileri ile harmanlamış kişiler bir sonraki sohbette sizinle konuştuklarını hatırlamadıklarında diğer kişi de bir durukluk yaratır. Öyle hatırnaz ve ilgili insanlar vardır ki, her sohbette bir önceki sohbetin önemli unsurlarını hatırlar ve ne yaptığınızı, nasıl gittiği sorarlar. Aile durumunuza kadar sorarlar. Hatta bazen siz onun sorduklarını ona sormamış olmaktan ötürü onun erdemi altında ezildiğinizi hissedersiniz.
Daha da önemlisi bu tür insanlar her insandan bir şey öğrenirler. Hayatta her şey onlar için bir öğrenme kapısıdır. Her şey bir fırsattır. Ve her şey onlara mürşiddir.
İnsan tek başına değil bir toplum içinde yaşayan bir varlık. Hangi iletişim seviyesinde olmak istediğimiz ise bize ve seçimlerimize bağlı. Vezir de olabiliriz, rezil de. Seçim bizim.
Sevgiler,
Kenan
Muhammed Ali’nin Vietnam Savaşı’na katılmayı reddettiği efsane konuşması…
Gelmiş geçmiş *en iyi boksör* olarak kabul edilen Muhammed Ali, kariyerinde ringe çıktığı 61 maçtan sadece 5’ini kaybetmişti. Ancak o, sadece çok iyi bir sporcu olduğu için efsaneleşmedi, karakteri, duruşu ve dünya görüşüyle de farklı olmayı başardı. Ve elbette yıllarca hafızalardan silinmeyecek, ilham verici olduğu kadar mizahi yönü güçlü sözleriyle de dikkat çekti.
Vietnam savaşına “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım.” diyerek gitmediği için 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alınınca dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve iflas ettiğini açıkladı. Ailesinin yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı. 1970’te temyiz davasını kazanıp tekrar boksa döndü.
İşte o konuşması;
Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15,000 km’lik bir mesafe katetmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil.*
Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız.”
https://www.insanokur.org/muhammed-alinin-vietnam-savasina-katilmayi-reddettigi-efsane-konusmasi/?amp
🍄 Cesaret bulaşıcıdır.*
Cesur biri ayağa kalktığı zaman, diğerlerinin omurgası sertleşir.
🌺 Haksızlığa karşı durmak insanlık görevidir.
🌳 İnsanca yaşam, özgürlüklerle saygı ortamında hayat bulur.
🐞 Hayatınızı mutluluk dolu geçirmeniz için insanları ve doğayı sevmeniz yeterlidir.
🦊 Sevginizi paylaştıkça insanlığınızla gururlanın.
🐜 İnsanlığınızı bulaştırarak onurlu insan olarak örnek olursunuz...
🎻 Gün şarkı dinlemek değil, gün birlikte şarkı söyleme günüdür.
🎭 Gün tiyatro izlemek değil, gün birlikte sahnede oynama günüdür.
⏰ Gün tarihe geçme değil, gün tarihimizi yazma günüdür.
🗣Birlikte GÜÇLÜYÜZ.
🗣Kurtuluş yok tek başına,
*Ya hep beraber ya hiç birimiz.*💕
Biraz da haberlere bakalım istersen.
Bloomberg'deki bir habere göre Pandemi ABD'nin doğum oranını düşürecek ve bunun da ekonomi için ciddi olumsuz etkileri olacak. Bazıları evde kalma emirlerinin bir ekonomik krizle birlikte halk sağlığı krizi) yaratabileceğini düşünürken, on yıl önce son durgunluktan bu yana düşen doğum oranlarını daha düşürme olasılığını yüksek görünüyor. Düşen doğum oranları ekonomik dinamizmi azaltabilir ve sonunda çok sayıda emekli için ödeme yapmak zorunda kalacak genç işçilere yük getirebilir.
Salgın sırasında hangi markalar güveninizi kazandı? Bir anket 34.000 Amerikalı'ya sordu ve bazı tanınmış markaların salgın sırasında tüketicilerle olan bağlantılarını derinleştirdiklerini keşfetti. Aslında, ankete katılanların % 72'si Covid-19 ve ırksal eşitlik konusunda çözüm bulmak için şirketlere Federal hükümetten daha fazla güvendiklerini söyledi. Clorox, güven, ürün ve belirleyici tepkisine dayanarak 100 puan 'ile "en görünür şirket" listesinin başında yer alıyor. Bunu Hershey ve Amazon takip ediyor. Facebook, Monsanto, Trump Organizasyonu ve Juul en kötü skoru elde etti.
ABD ekonomisi ikinci çeyrekte benzeri görülmemiş bir şekilde yıllık bazda % 32,9 oranında küçüldü. Ticaret Bakanlığı, Nisan ayından Haziran ayına kadar, gayri safi yurtiçi hasılanın % 9,5 oranında daraldığını açıkladı.
Altın ve gümüş güvenli liman olarak görüldükçe fiyatlar artmaya başladı.
Farklı ve aykırı sohbetlerimiz devam ediyor…
Ruhsallık bir lidere ne katar?
Dünyada farklı kültürlerdeki TUFAN EFSANELERİ
Daha güzel bir dünya için ancak paylaşarak büyüyebiliriz ve farkındalık büyümenin, gelişmenin, tekamülün ön şartı.
Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli.
Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan
