İyi haftalar sevgili dostum,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta hayaller ve hayal kurmak üstüne düşünerek yeni bir haftaya başlayalım.
“Bir insanın kalbini ve düşüncelerini anlamak için yapmış olduklarına değil, yapmayı arzuladıklarına bakın.” - Halil Cibran
“Hayallerinizi yitirdiğiniz an, yaşamınız sona ermiş sayılır” - Mark Twain
Hepimiz bir zamanlar çocuktuk. Neşeyle sokaklarda özgürce oynayan çocuklardık.
Hayallerimiz vardı bizim.
EVET....!!!
Unutulmaya yüz tutmuş o çocukluk hayallerimizden bahsediyorum.
Neler hayal ederdik, neler...
O zamanlar pek fazla meslek de yoktu etrafta...
Çoğu çocuk doktor, avukat olmak isterdi.
Ama meslek dışındaki hayallere gelince;
Kimimiz Süpermen filmlerinden sonra onun gibi uçmak isterdi...
Kimimiz Kara Murat gibi 100 kişinin arasına dalıp sevdiği kızı kurtaran bir yiğit olmak isterdi...
Her ilkbahar uçurtmalarımızı çıkarıp rüzgara vurmak ve havaya onlar gibi uçmayı hayal ederdik.
Çocukken hiçbir şey imkansız değildi, her şey mümkündü. Yeter ki hayal et ve hayal etmeye devam et. Motto buydu.
Ama bir süre sonra bir hayalimiz olduğunu bile bilmez olduk.
Şimdi, şu an, hemen.
Çıkın sokağa 10 kişiye sorun. Sorun onlara “hayat amacınız ne?”,” hayaliniz ne?”,” sen bu dünyaya ne için geldin?”.
Doğru düzgün tek bir cevap alamazsınız. Çoğu insan bilmez, düşünmemiştir çünkü.
Tek aldığınız cevap müdür olmak, CEO olmak, aşık olmak, çok para kazanmak gibi şeylerdir.
Peki; hayat sadece para mıdır, maddi başarı mıdır?
İnsan akıl, beden ve ruhtan oluşan bir valık ise insanın fiziksel kazanımlar dışında bir hayali, amacı olmaz mı?
Elbette vardı. Kesinlikle vardı. Hatırlayın o çocukluk günlerini. Hatırlayın o unutmaya yüz tutan çocukluk hayallerini.
Hatırlayın hatırlayabilirseniz.
Peki ne oldu bu uçup giden hayallere?
Aslında olan tek şey şu...HAYALLERİMİZİ ÇALDILAR.!!! Daha doğrusu HAYALLERİMİZİ ÇALDIRDIK. Buna izin verdik.
Nasıl mı?
Her hayalimiz sonrası “bu mantıksız”, “olamaz” diyen insanları dinleyerek...
“Hayal kuracağına git odanda kitap oku” diyenleri kaale alarak...
Bir fikir ile geldiğinizde “sen daha çocuksun, anlamazsın” diyenlere aldırış ederek...
Bizim dışımızdaki çoğu insan...
Hayal kurmamızı, yeni fikirler geliştirmemizi engellediler.
Çünkü onların hayalleri yoktu veya kısıtlıydı. Onlar onlardı, biz ise biz. Onlar o kadarını yapabiliyorlardı.
Bu maalesef bizim toplumumuzun da bir yetiştirme şekliydi bir zaman.
Bu sadece biz çocukluktan ergenliğe doğru büyürken olan bir şey de değil.
Geçmişin bastırılmış zihinleri, bir süre sonra sizi sarıp sarmalayan kısıtlı zihinlerin bir parçası olur ve hayallerinizi çalan, onları unutturan Matrix’in parçası haline gelirler.
Üniversite’ye gidersiniz...bu zihinler oradadır. Bunu yapamazsın. Bu uygun değil. Şu uygunsuz.
İşe başlarsınız ve henüz ilk günlerinizde bir fikir geliştirirsiniz...onlar oradadır. Bu kişi bunu istemez, o kişi bunu beğenmez.
Bir spor faaliyetinde öne çıkarsınız...bu zihinler derslerinden “geride kalma, sporu bırak” diye oradadır.
Dünyanın en iyi bataristi olacak tutkuya ve yeteneğe sahipsinizdir ve bu yetenek fark edilir...bu zihinler “davulcu adama kız vermezler” diye oradadır.
Çocuğunuz yeni doğar...bu zihinler “yeni anne işine odaklanamaz ve işte başarılı olamaz” diye yine oradadırlar.
Onlar her yerdedir ve hayallerinizi çalarlar. Size kendi hayatlarını, kendi bildiklerini dayatmaya çalışırlar.
Ve bazılar da bunu sözde sizin iyiliğiniz için yapar.
Kendi iyiliğiniz için bile olsa ve hatta söyleyen bir bilge olsa bile...kişi o yaşaması gereken iyi ya da acı tecrübeyi yaşamadıkça o seviyeye gelemez, söyleneni anlayamaz, idrak edemez.
Bir hayaliniz varsa. Onu yapabileceğiniz içindir.
Neden o hayal herkeste yok? Çünkü o size ait ve siz onu yapabilirsiniz.
Bir insan yapabiliyorsa herkes yapabilir.
Hayal etmekten kendinizi alıkoymayın. Bu sizin hayatınız ve hayallerinizi yaşamak için tek bir hayatınız var.
Hem çalışıp, hem aile kurmak ve hem de hayallerimizi gerçekleştirmek mümkün.
Birçok kişi buna HAYIRRRRR diye yankılanan seslerle karşı çıkacaktır.
Bırakın söylesinler. Bırakın konuşsunlar.
Tek gelen yardım içinizden gelendir.
PARDON...
Allah her zaman sizin yanındadır ve yardım eder ama o yardım eline uzanacak olan sizlersiniz ve işte bu gelen yardımı alma anında...tek güç kaynağınız sizin içsel gücünüzdür.
Hayallarine ulaşmak istiyorsan...hayal kur ve onu gerçekleştirmek için çabala.
Çaba olmadan hiçbir şey size gelmez.
Odaklan, bir plan kur ve planını hayata geçir.
Tabii engeller olacaktır ve onları cesaretle aş.
Zorlukları zorlukla aş ve her zorluktan öğren.
Keşke yok!
Acaba yok.
Sadece ilerleme var.
Kur’an’da yazar...”isteyin vereyim”.
Ancak!!!
Birileri hep hayaliizden sizi alıkoymak isteyecektir. Çalmak isteyecektir.
Kimsenin hayallerinizi çalmasına izin vermeyelim. Hayal edip onları yapalım.
Bir gün ebedi yolculuğa çıkmadan önce keşke demek istemiyorsak anlamlı bir hayat yaşamaya ve ideallerini gerçekleştirmeye odaklanalım.
Zira herkes kendi hayatını yaşar.
Sevgiler,
Kenan
KÜÇÜK İSTAVRİT (SON ANA KADAR UMUT)
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye.
Önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümbür gümbür oldu yüreği. Sonra hızla çekildi yukarıya.
Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü, neye benzerdi acep gökyüzü?
Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu.
Dudağı yarıklar denir, şanslıdır onlar; hani görüp de gökyüzünü ve insanı, oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare, balıkçının parmakları acımasızca kavradı onu; küçük istavrit anladı yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği; oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.
İnsanlar gelip geçtiler önünden; bir kedi yalanarak baktı gözünün içine; yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.
İşte tam o anda eğilip aldım onu; yürüdüm deniz kenarına; bir öpücük kondurdum başına, iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle saldım denizin sularına.
Bir an öylece bakakaldı; sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi söküp atarak teşekkürü de ihmal etmemişti; birkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler; neden yaptın bunu, niye?
"Bir gün" dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye…
Backster Etkisi ...
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.
Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.
Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”.
İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.
Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.
Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.
Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.
Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.
Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.
Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilimadamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz.
Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.
Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.
Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkânımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.
Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.
Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’daki, Kuzey Ormanlarındaki, Salda’daki, Toroslardaki ağaçlar da hissediyor. Bir gün biz de hissedeceğiz...
Sn Koray Topgül paylaşımı..
Serdar Özbosnalıoğlu
Kaynak: Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek. Derleyen: Osman Kutlu
EZOTERİK SOHBETLERİMİZ DEVAM EDİYOR.
İngilizce yazılara da devam…
8 Treasures That Will Make Your Children Successful In Life
Understand The 48 Rules of Power To Stop Living Like A Puppet
84 Critical Like Skills To Enjoy A Happy and Successful Life
Daha güzel bir dünya için ancak paylaşarak büyüyebiliriz ve farkındalık büyümenin, gelişmenin, tekamülün ön şartı.
Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli.
Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan