İyi haftalar sevgili dostum,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta insanın bitmeyen yolculuğu üstüne düşünerek yeni bir haftaya başlayalım.

“Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır” – Kybalion
İnsanlar her zaman doğum ile dünyaya gözlerini açtıkları o mucize anında kaybettikleri BÜTÜNLÜĞÜ, BİRLİĞİ, İLAHİLİĞİ arar dururlar. Bu kopuş her zaman bir yuvaya dönüş özlemini içimizde tetikler, aynı ılık yaz esintisinin bir ağacın yapraklarını kıpırdatması gibi. İnsanlar bu yüzden beşeri olan ile yetinmez ve kendilerinden daha büyük bir gücü ararlar. Tanrı’yı ararlar. “Aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlardır” misali çoğu insan bu arayışı kendi dışında bir yerlerde arar. Ancak bazı az sayıda insan vardır ki, aradığımız şeyin kadim öğretiler, felsefeler ve Semavi dinlerde bahsedildiği gibi dışarıda değil kendi içimizde olduğunu görür.
Evet bu bir arayıştır. Geldiğimiz kaynağa nasıl döneceğimize dair hissin getirdiği bir arayış. Kendimizi aşma isteğinin bir arayışı. Bilemediğimiz ama hissettiğimiz, sezgilerimizin mesajlarını deşifre edemediğimizden dolayı anlam veremediğimiz bir içsel çağrıdır bu. Bu arayış bizi erdemlere götürür. Erdemler insandaki Tanrı parçacığıdır, insanın üstüne düşen İlahi ışıktır. Bu yüzden erdemler insanları çeker. İnsanlar onları arar, ama tereddüt ile arar. Erdemler Tanrısal bütünlük, güzellik, iyiliğin sembolü olarak sahip olmak istediğimiz şeyler olarak bize göz kırparlar. Ama çoğu insan erdemleri ulaşılmaz deyip unutur. Bilmez ki, erdem dediğimiz şey insanlarda da var. Bilmez ki, beşeri erdem ile İlahi erdem farklıdır. Bilmediği için korkar ve uzak durur.
Ama çok az sayıda bir insan vardır ki, onlar kafalarını dünyevi, geçici zevklerden kaldırıp düşünür. Çünkü bilinmeyeni bilmeye çabalarlar, gözle görünen bu düzene hayret ve açıklanamayana şüpheyle bakar. Ancak çok daha az sayıda insan merak ve heves vadisinden geçip gerçekten bilmek ve öğrenmek ister. Çünkü az sayıda insan bilmenin getirdiği sorumluluğa hazırdır. Zira cehalet tatlıdır ve kolaydır, sorumluluk gerektirmez. Bu yüzden çok az sayıda insan arayışını eylemle taçlandırma cesaretine sahiptir. Bu az sayıda eyleme geçebilen kişiden çok daha azı ise başladığını bitirme azim, sebat, irade ve disiplinine sahiptir. Yoldaki engeller onları hedeflerinden alı koyar. Düştükleri zaman kalkmazlar, kalkamazlar ve gerilen lastiğin eski hareketsiz durumuna geri dönmesi misali eski uykuda ve farkındalıksız durumlarına geri dönerler. Yol ilerledikçe daha da zorlaşır aynı ekonomide “azalan verimler yasası” ile tabir edildiği gibi. İlk zamanlarda bir adımla 100 tane bilgiye ulaşılırken artık 100 adımla 1 tane bilgiye ulaşmak gerekir ustalık yolunda. Her bir adımda yol sizi hırslar, turkular, arzular, kötü düşünceler, yıkıcı duygular, bağımlılıklar, korkular, şüphe, endişe, dogmalar, taassup ile sınar. Ama bu son birer adımlık dilimler aynı Orta Çağ katedral ustalarının sütünları çatıyla bağlamak için kullandıkları “kilit taşı”na benzer. O kilit taşı olmadan tüm yapı çöker veya dengesiz olur. İlk darbede yıkılır gider. Bu yüzden çok az insan bu ustalık makamına erişebilir.
Ustalık ise son nokta değildir. Ustalık yolu bile büyük sınamalara gebedir. Bilmenin ve öğretmenin getirdiği güç ve otorite doğru kullanıldığı sürece uygundur, ancak bu aşamada ego şişmesi yaşayan ustalar bir anda bulundukları yerden aşağı düşerler. Hatta Star Wars filmindeki gibi karanlık tarafa da kayabilirler. Bu öyle bir tehlikeli durumdur ki büyük güce erişen ustalar ellerindeki gücü yanlış emellerle kullandıklarında kontrolsüz güç haline gelir, çevrelerini yakarlar. Aynı kara kuşağa sahip olan karetecinin kara kuşakta da 10 dan’lık yeni bir yolculuğa başlaması gibi ustalık yolu da bu yüzden uzun ve zahmetlidir. Aşama aşama ustalık mertebelerinde ilerlenir. Ustalıktan nefes alır verir gibi yapmaya götüren büyük üstatlık yolu ise daha uzun zaman, sabır, sebat ve çalışma ister.
Bu sonsuz yolculuk nerede biter kimse bilmez. Oraya varan da elbette ki “vardım” demez, zira “vardım” dese o orada değildir. Yol ise herkese açıktır ama değildir de, çünkü “bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır”.
Sevgiler,
Kenan
AYVAYI YEMEK
Ayvayı yedik... Bu sözü bir çok kez duymuş ve kullanmışızdır. Peki bu söz nereden geldi?
Kültürümüze nasıl yerleşti?
Hikayesi neydi?
Şimdi gelin bu mitolojik hikayeyi kısaca bir okuyalım.
Akontios, Keos (Kos) Adası’nın en yakışıklı delikanlısıydı.
Bekardı..
Genç kızlar peşindeydi..
Ama o aradığı güzeli henüz bulamamıştı..
Artemis şenliklerini izlemek için Delos Adası’na gitti..
Delos, Santorini’nin hemen yanında ilahların yaşadığı bir adaydı.
Tapınakları, heykelleri, tiyatroları vardı.
Genelde zenginler yaşardı.
Akontios Delos’ta güzeller güzeli Kydippe’ye rastladı.
O an vuruldu...
Aşık oldu...
Ama Kydippe Delos’un en soylu ailesinin kızıydı.
Akontios soylu değildi.
Asla Kydippe’yi kendisine vermezlerdi.
Düşündü taşındı, bir hileye başvurdu.
Hem Kydippe’yi, hem Tanrıça Artemis’i kandıracaktı.
Bir ayva aldı, üzerine iri iri yazdı.
“Artemis tapınağı üzerine ant içiyorum ki ben Akontios’a varacağım!”
Sonra Kydippe tapınakta dua ederken, ayvayı attı, bağırdı.
“Oku.”
Kydippe ayvayı tuttu.
Antik çağda yazılar yüksek sesle okunurdu.
O da herkesin duyacağı şekilde okudu:
“Artemis tapınağı üzerine ant içiyorum ki ben Akontios’a varacağım!”
Bir anlam veremedi.
Ayvadan bir diş aldı, yere attı, sonra tapınaktan ayrıldı.
Ama yemini artık yemin sayılmıştı.
Herkes gibi Tanrıça Artemis de duymuştu.
Ertesi gün Akontios, ailesinden Kydippe’yi istedi.
Vermediler...
Vermemekle kalmayıp Kydippe’yi üç kez zengin insanlarla nişanladılar.
Ama Tanrıça Artemis, üçünde de araya girdi, evliliğe izin vermedi.
Sonunda babası çaresiz Kydippe’yi Akontios’a verdi.
Çünkü Kydippe ayvayı yemişti...
Akontios’tan başkasına yar olamazdı.
Antik çağdan beri “Ayvayı yemek” deyimi güç durumda kalmak, kötü duruma düşmek anlamında kullanılır..
Bu, binlerce yıllık bir Ege deyimidir.♥️💐
EZOTERİK SOHBETLERİMİZ DEVAM EDİYOR
Türkiyemizde ve hatta dünyada nadir bir tarz olan ezoterik bilimkurgu kitabımö RUHU OLAN ROBOT’un İngilizce çevirisi decam ediyor. Kitabın baş kahramanı yine okuyucunun kendisi ve kitap insanlık tarihinin tüm o büyük sorularına dünyadaki farklı kültürler ve inanç sistemlerine eklektik olarak değinerek farklı cevapları okuyucuya sunarken, aynı zamanda okuyucunun romandaki diyalektik sohbetlerle kendi iç yolculuğuna çıkmasına da vesile oluyor. Yani, kitap kadim ezoterik okullardaki bir tefekkür hücresi vasıtası görüyor.
İngilizce çevirisinde Türkçe kitabı 3’e böldüm ve her kitapta dinler tarihinin en önemli adımlarına bilimkurgu romanında değinmek ve okuyucuya bildiğini sandıklarını sorgulatmak istedim. E*kitaplar ücretsiz, basılan kitaplar ise ücretli. Hangisi gönlünden geçerse. Ücretsiz e-kitabımı yaymama gerek kendin için indirerek gerek aşağıdaki linkleridostlarınla paylaşarak yardımcı olabilirsen sevinirim. Zira kitabın daha iyi bir dünya için 2 evrensel temel mesajı var.
KENDİNİ BİL ve
BİLEN İNSANDAN (HOMO-SAPIENS) ARTIK KENDİNİ BİLEN İNSANA GEÇ )HOMO-NOETİCUS)
ROBOT WITH A SOUL TRILOGY now available on AMAZON
GARDEN OF EDEN
E-book https://www.amazon.com/dp/B08D2NZ5TZ
Paperback-book https://www.amazon.com/dp/B08D53GWX1?ref_=pe_3052080_397514860
THE BABYLONIAN EXILE
E-book https://www.amazon.com/dp/B08D5ZCTGT?ref_=pe_3052080_276849420
ARTIFICIAL MESSIAH
E-book https://www.amazon.com/dp/B08D5XY3LF?ref_=pe_3052080_276849420
Daha güzel bir dünya için ancak paylaşarak büyüyebiliriz ve farkındalık büyümenin, gelişmenin, tekamülün ön şartı.
Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli.
Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan