018_600 yılda bir gelen büyük deprem
İyi haftalar sevgili dostum,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta tarihin tozlu sayfalarında kısa bir yolculuk yaparak yeni bir haftaya başlayalım.
600 yılda bir gelen büyük deprem

Tarihe saplanıp kalmamak gerekir; ancak tarihten ders almadan da insanlar ve toplumlar geleceklerini tayin edemezler.
Gerek Batı, gerekse Doğu bilgeliklerini kapsayan güzel Dünyamızın kültürel mirasına ve fikirsel gelişim tarihine baktığımızda son 3000 yıl içinde 600 yıllık döngüler içinde gelen büyük değişim ve dönüşümler görülebilir.
Nedense bir şekilde 600 yılda bir büyük bir değişim olmakta.
M.Ö. 12nci yy’a baktığımızda Hz.Musa’yı ve onun Sina Dağı’nda Tanrı ile karşılaşması sonucu Mısır’dan İbrani kavmini çıkarmasının öyküsünü görürüz. Ki, bu öykü neticesinde Musevilik doğmuş.
M.Ö. 6ncı yy ise hem Batı hem de Doğu medeniyetlerinde çok büyük bir öneme sahip. Çok ilginçtir ki, birden fazla büyük üstad o dönemde Batı’da ve Doğu’da dünyaya gelmiş ve bügüne dek etkileri olan eserler bırakmış.
Felsefe’nin babası sayılan Thales, Ege’nin incisi İzmir’e 1,5 saatlik mesafede olan Milet’te Doğa Filozofları’nın temelini atmış. Evreni ve hayatı anlamlandırıken akıl ve mantığı öne çıkarması sebebiyle felsefenin ilk Tahles ile başladığı kabul edilir. Zira, özellikle Doğu felsefesi binlerce yıllık bir geçmişe sahip olmasına karşın, dinin etkisi yüzünden felsefenin başlangıç noktası olarak kabul edilmez.
Yine aynı dönemde, Ege Denizi adalarından günümüzün modern turizm merkezlerinden biri olan Samos Adası’nda doğan Pisagor, Thales ve öğrencilerinden aldığı eğitim sonrası Mısır ve Kalde mabetlerinde toplam 34 yıllık uzun inisiyatik çalışmaları neticesinde Güney İtalya’daki Kroton şehrinde kendi okulunu kurmuş ve günümüze dek gelen öğretisi ile Rönesans ve sonrasındaki bilim insanlarına ışık saçmış.
Bu dönemde Hindistan’da Siddharta Guatama, aydınlanması sonraki adıyla Buda, bügün milyonlarca insanın inandığı Budizm’in temellerini atmıştır. Kadim Vedik öğretinin sonrasında onun yerini alan Brahmanizm ile bozulması ve inancın rahip sınıfının tekeline girmesi sonucu bir reform ihtiyacı hisseden Buda, Yüce Yaradan ve kozmos üstüne eğilmekten ziyade daha çok dünyevi acı ve ıstıraplardan 8 asil yol ile nasıl kurtulacağını öğretmiş.
Çin’de ise bu dönemde Lao Tzu, Tao Te Ching ile bugün dünyada en basılan bilgelik kitabının yazılmasına sebep olmuş. Bir diğer Taocu ise Konfüçyüs, savaşlar ve saray oyunları içinde barış ortamı bozulan o zamanın Çin’inde nasıl bir ahlaklı yaşam sağlanacağı ve devletin ideal idaresi üstüne düşünmüş ve yazmış.
Ve Mezopotamya’da bir Zerdüşt gelmiş ve geçmiş. İslam’daki cehennem anlayışını bile etkilemiş.
M.S 1 ise Hz.İsa ile başlayan dönem. Batın medeniyetinin temel altığı takvim de bu tarihle başlıyor. Vaftizci Yahya’nın “ben sizi suyla arındırıyorum, ancak benden sonra gelen sizi ateşle arındıracak” diye önceden haber verdiği, Yahudilerin bin yıldır bekledikleri Mesih olan İsa. Ancak beklenen kurtarıcı insan egosu ve korkuları neticesinde çarmıha gerilmiş. İsa’nın ölümünden sonra kurulmuş Hristiyanlık.
Bir 600 yıl daha geçmiş ki, İslam dininin yüce peygamberi Hz.Muhammed gelmiş. Hz. Musa ile akıl ve kurallar, Hz.İsa ile koşulsuz sevgi öğretilerek tekamül ettirilmeye çalışılan insanoğlunun Anadolumuzun tasavvuf kültüründe Hz.Muhammed ile artık aklı ve kalbi bir etmeyi öğretildiğine inanılır. Hz.Muhammed hayatın içinde, erdemleri hal ederek yaşamış, aldığı vahiylerle İslamiyet’in doğmasına vesile olmuştur.Güzel dinimiz olam İslamiyet’i kurmuştur.
Bir 600 yıl daha geçmiş ki, Moğol istilaları ile kıvranan Anadolu’ya birçok veliler ilaç olmuş. Bu nasıl bir dönemdir ki, sadece tek bir değil birçok büyük üstad sanki birlikte karar almışcasına bir arada ve birbirlerine çok yakın yerlerde ortaya çıkmış, hakikatin nurunu insanlara dağıtmış.
Mevlana ve Mesnevisi bugün yurtdışında üniversitelerde bile okutuluyor ve sevgilisine kavuştuğu gün, sadece İslam değil diğer din ve inançtan birçok insan o gün mevlana için birleşmiş.
Hacı Bektaş Veli, Ahmed Yesevi’den aldığı vazifeyle Anadolu’ya gelmiş ve ışık doğudan yayılır misali hakikatin nurunu saçmış.
Yunus Emre ise kolay anlaşılamayan batıni öğretiyi Hacı Bektaş Veli’nin öğrencisi Taptuk Emre’de öğrenmiş ve Türk dili ile sadeleştirerek herkesin anlamasına yardımcı olmuş.
Hz.Mevlana ise Sadrettin Konevi’den eğitim almış. Ve yine bu dönemde yaşamış büyük islam filozofu Muhyiddin Arabi’nin Endülüs İspanya’sından Anadolu’ya geçişi sırasında onunla da çalışmış.
Ömer Hayyam, İbn’i Rüşd, Şadi Şirazi, Abdülkadir Geylani yine bu dönemin ünlü İslam filozoflarındandır. Daha niceleri de sayılabilir.
Bu dönem öyle bir dönemdir ki, Roma İmpatatorluğu’nun yıkımı öncesinde dağılan Antik Yunan felsefesi üstüne inşa edilen ve Hermetik felsefe ile mayalanan Helenistik düşüncenin yapı taşları, Arap filozofları vasıtasıyla korunmuş ve Rönesans ile Arapçadan çevrilerek felsefeden bilime, inançtan akla geçişi sağlamıştır. Bu geçiş öyle önemli bir geçiştir ki, bilim, bilimsel düşünce, hümanizma, aydınlanma ve endüstriyelleşmeyi getirmiş.
Ve geliyoruz 18ncü yüzyıla...Aydınlanma, endüstriyelleşme, kolonileşme ve toplum konularında büyük gelişmelerin yaşandığı o döneme. Artık simyadan kimya, ve kimyadan fizik doğmuş, felsefe psikolojiye gebekalmıştır. Artık doğmatik inançlar bilim ile güçlenen Tanrı inancına dönüşmüş. Newton’un Klasik Mekaniği, Freud’un Psikalaniz Kuramı, Darwin’in Evrim Kuramı, Karl Max’ın manifestosu vs derken yepyeni bir çağa girmiş insanlık...
Einstein’ın Görecelilik Kuramı ve sonrasında Kuantum Teorisi ve Her Şeyin Teorisi (Süper Sicim Teorisi) derken doğayı formulize edip, kullanılabilir teknolojiler olarak insanlığa açan, tün dünyayı global bir köye dönüştüren, emek işçiliğinden fikir işçiliğine geçen bir dünya düzeni gelişmeye başlamış.
Tabii bu geçiş kolay da olmamış ve savaşlar, ışık dolu fikir ve bilimsle keşifler olmuş. Ve insanın beyninin farklı fonksiyonlara sahip ama birlikte çalışan 2 lobu gibi Dünya’da batı ve doğu ilmi ve bilimi artık tek bir vücud olmaya başlamış.
Evet dostlarım.
Binlerce yıllık insanlık tarihimizin son 3000 yılı kısaca bu şekilde ana köşe taşlarına bakılarak özetlenebilir. İlk bakışta aklıma gelenler bunlar. Daha nice köşe taşları ve adımlar vardır elbet; ancak bu yazımın ruhsal ve zihinsel dönüşüm sağlayanlara adanması sebebiyle onlara yer veremedim.
600 yılda büyük bir değişim dönüşüm rüzgarı geliyor sanki. 600 yıllıı döngüyü bulmak için kendimi zorlamadım. İlginç olan tarihin akışına bakınca bu döngüyü hemen görmekti.
Bu bir deprem aslında, çünkü eski yıkılıyor ve üstüne yeni nşa ediliyor. Ancak yeni eskinin mirası üstüne inşa ediliyor.
Hegel’in tarihin diyalektik gelişimi ile anlattğı gibi tez-antitez-sentez süreci ile her kıvılcım yeni kıvılcımlar doğruyor ve iler basamaklardaki kıvılcımlar birbirleriyle etkileşerek daha da farklı ve zenginlik dolu güzelliklere sebep oluyorlar.
Bugün artık bilgelik çağı diyebileceğimiz tüm entellektüel insanlık mirasının herkesin kullanımına açık olduğu, dünyanın büyük bir köye dönüşmeye başladığı, kültürlerin kendi güzelliklerini koruyarak kaynaşmaya başladığı, etik, estetik, bilim, felsefe ve inancın birleşmeye başladığı bir zamandayız.
BEN’den BİZ’e geçiş dönemindeyiz. Farklılıkların korunarak hep birlikte zenginlik olarak yaşandığı ve bütünsel bir zeka ile parçaların toplamından daha büyük bir sonuç elde edildiği daha sinerjik, daha mutlu, daha güzel ve bilge bir çağ geliyor sanki.
Ancak geçişler kolay olmuyor. Ancak bu zorluklar, ışık karşısında duran karanlık güçler ışıklı yolda yürüyenlerin moralini bozmasın. Zira, her şafağın ardından yeni bir gün doğar. Gecenin en zifiri karanlığını güneşin doğumu izler. Her sıkıntının sonu refahı getirir.
Karanlıklarda yaşamak isteyenler her daim ışığı söndürmeye çalışacaklardır. Ancak Eflatun’un mağara mitosunda anlattığı gibi nura kavuşanlar ışığı her daim yanıyor halde tutacak ve arayan kalplere saçacaktır.
Dilerim öyle olsun...
Sevgiler,
Kenan

Yaşlılık
Kalan zamanımız.!!!
Mario Raul de Morais Andrade'nin (1893-1945, Şair, Romancı, Brezilyalı Müzikolog);
*Olgunluğun Kıymetli Zamanı* kitabından bir kısa alıntı... Bayılacaksınız...
Yazar ileri yaşların nasıl daha fazla değerli olduğunu ve hayata nasıl bakılması gerektiğini çok güzel cümlelerle vurguluyor!
* * *
Olgunluk dönemimde, kalan yıllarımı saydım ve yaşadığımdan çok daha az zamanım kaldığını keşfettim.
Bir şekerleme paketi kazanmış küçük bir çocuk gibi yılları büyük bir zevkle ve iştahla yedim, ama azalmaya başladıklarını hissedince artık teker teker, tadını çıkararak yiyorum.
Artık yasaların ve yönetmeliklerin tartışılıp durduğu ve hiçbir işe yaramayacağını bildiğim sonsuz toplantılara ayıracak zamanım yok.
Takvim yaşlarına rağmen hâlâ büyümeyen aptal insanlara destek olmak için de zamanım yok.
Vasatlıkla uğraşmak için de zaman ayıramam.
Şişmiş egoların bulunduğu toplantılara katılmayı hiç istemiyorum.
Artık dalaverecilere ve çıkarcılara tahammül etmiyorum.
Başarılı olmuş insanların yerine geçmeye can atan şu kıskanç insanlara hiç tahammülüm kalmadı.
Üst düzey bir makam için yapılan kavgaların çirkin sonuçlarına tanık olmaktan nefret ediyorum.
İnsanlar içeriğe değil, sadece başlıklara bakar oldular.
Benim zamanım ise, başlıklarla uğraşmayacak kadar değerli artık.
Öz'ü istiyorum, ruhumun acelesi var. Pakette şimdi daha da az şeker kaldı.
İnsan onurunu ve gerçekleri savunan, sorumluluktan kaçmayan, başarılarından dolayı şişinmeyen, kendi yanlışlarına gülebilen, vaktinden önce "oldum" demeyen, insan olmayı anlamış insanlarla yaşamak istiyorum.
Asıl olan, yaşamı değerli kılmış eylemlerinizdir.
Yaşamın sert darbelerinden yumuşak bir ruh ile çıkmayı başarabilmiş ve başkalarının yüreğine dokunabilen insanlarla olmak istiyorum.
Evet, olgunluğun bana getireceği o doluluğu hissetmek için acelem var.
Elimde kalan tek bir şekerlemeyi bile yitirmek istemem.
Amacım, sevdiklerim ve vicdanımla barış içinde ve huzurla dolu olmaktır.
Umarım sizin için de aynısı olur, çünkü her hâlukarda yaşlanacaksınız.
İki tane hayatımız var ve ikincisi, sadece bir tane hayatımız olduğunu anladığımızda başlıyor.

Bu hafta İzmir’in kurtuluşunun yıldönümünü kutladık. Kimse Anadolu’nun 1071 Malazgirt Zaferi ile bize kapılarını açan, yeni göçtüğümüz bir toprak sanmasın. Ata’mızın da çanakkale Zaferi’nden sonra ‘Truva’nın rövanşını aldık’ derken işaret gibi Anadolu bir Türk kavmi olan Hititler, İskitler, Etriskler ile daha İyonyalılar ve Frigyalılar gelmeden önce zaten Türk toprağıydı.
Atatürk ve silah arkadaşlarının ne büyük bir iş başardıklarını anlamak için 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalini de hatırlamak lazım. Şükürler olsun bizler işgal hikayelerini büyüklerimizden duymanın ötesinde hiçbir zaman yaşamadık. Allah hiçbir zaman da yaşatmasın. Ancak bir italyan ressam o zalim işgal sırasında İzmir’de olanlara şahitlik etmiş ve 10 tane resim ile yaşanan acı tabloyu kendinden sonraki nesillere aktarmış. Sadece o günler yaşananları hatırlayarak bağımsızlık ve özgürlüğümüzün ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlamak için bu ibret verici işgali anlatan bir tablonun resmini paylaşmak istiyorum.
Resimler ve daha fazla açıklama için buraya bas lütfen
EZOTERİK SOHBETLERİMİZE DEVAM…
Bari; Manço’nun şarkılarına gizlediği Türkiye kehanetleri
Geçen hafta yeni öğrendiği farklı bir bilgiye dair videoyu paylaşıyorumç
Kısa haberler…
Websitemi düzenledim ve yakında açmayı planladığım eğitim ve seminerleri takip etmek istersen siteye göz atabilirsin.
Amazon’a 2 yeni kitap yükledim ve tanıtım amacıyla düzenlediğim kampanyaya istinaden 2ncisini ücretsiz indirebilirsin.
WRATH OF GOD, Tower of Babel
Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli.
Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan