İyi haftalar sevgili dostum,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta İyi ve kötü yanılgısı üstüne düşünerek yeni bir haftaya başlayalım.

“Herkes kendi kaşığı kadarını alır”
Anonim
Hayatımızın akışına baktığımızda hayattaki her şeyi iyi ya da kötü şeklinde yorumladığımızı görürüz. Onların hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olan ya da mutluluklarına katkıda bulunan şeyler iyi, ancak hedefleri ve mutlulukları önüne çıkan şeyler kötü olarak nitelendirilir. İyi ve kötü tanımlamaları sözlükteki tanımından ziyade kişiden kişiye göre değişir. Sadece olaylar da değil, kişileri değerlendirmeye kalktığımızda durum daha da fecidir ve kişiye duyulan yakınlık, arkadaşlık-dostluk seviyesi, birlikte yaşanmışlıklar, ne kadar zamandır tanıdığı, ne denli eğlendirici olup olmadığı vs vs gibi birçok kişiden kişiye değişen objektif olmayan kriterler devreye girer. Bu doğaldır da, zira herkes kişiliğinin bir parçası olan ve hayata verdiği tepkileri yöneten bir zihin haritasına sahiptir.
İyi bir olay “gül veren elde gülün kokusunun kalması” gibi geride hoş bir duygusal deneyim bırakır, kötü bir olay da olumsuz duygular. Olaylar ve kişilerin bize bıraktığı duygusal izlenimler iyi-kötü yorumlamasını belirler. Ve bu izlenimler sonucu yaşantımızdaki her şeye bir anlam yükleriz. Yüklediğimiz anlam iyi olana kötü, kötü olana iyi dememizle sonuçlanabilir. Zira, maddesel unsurlarla çevreli dünya yaşamında her şey aslında zihinseldir, zihnimizdeki algılardan ibarettir. Hayattaki her şey olduğu gibidir ancak bu algımız hayatı kendimize göre anlamlandırır. Maddesel gerçeklik inkar edilemez ve vardır ancak onu nasıl yorumladığımız farklıdır. İzlenimleri nasıl yorumladığımız ise kişiliğimizin parçalarından biri olan zihin haritamızdan gelir. Bu zihin haritası doğumdan sonra otomatik olarak yazılan kişilik yazılımının önemli bir parçasıdır. Her birimiz olayları ve kişileri kendi zihin haritamız kadar görür, algılar ve yorumlarız.
Sadece günlük yaşantımızdaki olaylar ve insanlar değil aynı zamanda dünyadaki afetler ve hatta kozmik olaylar bile farklı gözler tarafından farklı yorumlanır. Üç beş gün yoğun yağan yağmur sonucu büyük maddi ve manevi kayıplar yaşatan bir sel felaketi bir bilim adamı tarafından talihsiz bir olay olarak nitelenirken, o bölgenin felakete maruz kalmış insanı tarafından da kötü olarak anlatılırken, o bölgenin insanını sevmeyen birinin bakış açısından “Tanrı’nın görünmeyen elinin zamanında Ad kavmine yaptığı gibi sağladığı adalet” olarak da yorumlanabilir.
Dualite ve ya kutupsallık yasası evrensel bir yasadır. Dualite oldukça zıtlıklar olacaktır. Onlar olmasa tekamül olmaz, hareket olmaz, evren olmaz. Önemli olan onları anlamak ve kabullenmektir. İyi ve ya kötü maddesel dünyada bizim sonlu ve kısıtlı bakış açılarımızın ürünüdür. Aslında evrendeki her şey tek ve birdir ve bu düzenin tek bir gerçeği vardır. Ancak dağın eteklerinden zirvenin net görülememesi gibi daha üstten bakıldığında tüm zıtlıklar aynıdır.
Big Bang ile yaradılış sonrası ilk hareketin başlamasıyla birlikte zıtlıkların kozmik dansı başlamıştır. Hiçbir şey zıddı olmadan var olamaz. İyi kötü olmadan, kötü de iyi olmadan var olamaz. Her şey yaradılış öncesi TEK ve BİR’di ve o ana dönmek ister ama kutupsallık yasası gereği evrenin çıktığı kaynağa dönüşüne dek o ana dönemez. Evrensel adalet olan Dharma işte o teklik noktasına, bu zıtlıklar aleminde denge noktasına dönmektir. Modern fiziğe göre, Big Bang ile başlayan yaradılış süreci belli bir süre sonra evrenin büyüme evresinin geriye işlemesiyle birlikte evrenin küçülmesi olarak gelişecektir. Kadim Hindistan’da Aryanlardan kalma Vedik öğretide daha binlerce zaman önce henüz modern astrofizik bilimi ortada yokken bu süreci ilginç ve doğru bir şekilde anlatılmıştır.
İyi ve kötü diye bir şey yoktur zira bunlar aynı ve tek olanın farklı görünümleridir. Belli bir anda başımıza gelen iyi bir olayın bir süre sonra hayrımıza olmadığını görebiliriz. Aynı şekilde yaşanan krizlerin gecenin karanlığının söküp yeni doğan daha güzel bir sabaha kapısını açması gibi, kötü olarak tabir edebileceğimiz olaylar da o an için öyle görünseler bile bizim hayattan belli bir dersi öğrenmemiz için yaşanılması gereken bir sınav olabilir ve bize uzun vadede hayırlı olabilir. Kimin için neyin iyi neyin kötü olduğunu fani aklımız ile ve o anki bakış açımızla bilemeyiz.
Dünyadaki farklı kültürler ve insanlar her zaman kendi bakış açılarına göre olayları ve kişileri yorumlamış ve yargılamışlardır. Tüm insanlık tarihi boyunca yargılamışlardır da. Hazreti İsa bile farklı düşünen insanlar tarafından yargılanmış ve çarmıha gerilmiştir ancak bugün dünyadaki önemli ve büyük semavi dinlerden birisini insanlığa sunmuştur. Krişna, Mani, Hallac-ı Mansur, Sokrates ve daha nice aydın ve ruhani insanlar insanlığa ışıklarını sunmak için çabalarken ölmüşlerdir. Ama nice zorba da tersine kahraman ilan edilmiş ama sonradan da olsa tarihin tozlu sayfalarında hak ettiklerini almışlardır.
Fani bakış açısından bile bakıldığında toplum içinde rahat hareket edememesine sebep olan utancını bir lanet olarak gören bir insanı bu özelliği hayatındaki bazı durumlarda rezil olmaktan kurtarabilir. Çevresindekileri olabildiğine haklı veya haksız eleştirip, onlara yorumlarıyla hayatı zehir eden bir insanı, bu eleştirel bakış açısı tehlikeli bir tuzaktan kurtarabilir. Sahip olduğumuz özelliklerin hiçbirisini iyi ve kötü diye adlandırmayalım. Hepsinin bizi biz yapan biricik özellikleri vardır. Ve duruma göre bize hizmet ederler.
Zihin haritası egonun bir kölesi olarak hareket ettiği sürece karşılaştırmalarla çalışır. Karşılaştırır, yargılar, değerlendirir, kalkanlarını parlatır, çünkü zıtlıklar bu evrensel bir kuraldır ve ego da kendini iyi olan yönde korumaya alarak kişiyi korumaya çalışır. Ne zaman egomuz müttefikimiz olur o zaman evrendeki maddi zıtlıklar var olsalar bile, zihin haritamız her şeyin yaradandan kaynaklandığını, çokluktaki tekliğin farklı bir güzelliği olduğunu ve iyi ve kötünün Advaita Vedanta’da bahsedildiği gibi sadece bir yanılsama (“Maya”) olduğunu anlar. Zıtlıklar yaşadığımız dünyada ve yaşamda vardır ve kesin bir gerçekliktir ancak bir ve ya daha üst açıdan baktığımızda aynı madalyonun 2 yüzüdür. İşte bu bakış açısıyla insan o an her şeyi olduğu gibi kabullenir ve yargılayan zihin halini bırakır. Ama unutmayalım ki bu hayatı yaşarken “ayaklarımız yerde, başımız gökte olmalı”dır. Bu da bir dengedir.
Yaşamınızda her an sağlık, mutluluk, huzur dolu yaşayın, sevgi ve barış içinde kalın, ahenkli ve dengeli olun.
Sevgiler,
Kenan

Günaydın
Yaşlı şifacı ruha şöyle hatırlatır: Unutma
Senin sırtın değil ağrıyan, taşıdığın yükün..
Senin gözlerin değil ağrıyan , haksızlığa uğradığına inanman.
Senin başın değil ağrıyan, zihnindeki düşünceler.
Senin boğazın değil ağrıyan , ifade edemediklerin veya öfkeyle söylediklerin.
Senin miden değil ağrıyan, ruhunun hazmedemedikleri.
Senin karaciğerin değil ağrıyan sadece öfken.
Senin kalbin değil ağrıyan, sevginin eksikliği.
Senin dizlerin değil ağrıyan, gelecek endişen.
Senin kulakların değil ağrıyan, gerçekleri inkar etmen.
Bunun üstüne düşünmeye ne dersin? Herşeyi yaratan sensin.Bunu biliyorsun sanırım. Ama unutma ki en etkili ilacı içeren sevgiye her an ulaşabilirsin.Sevgi olmayı seçebilirsin.Sevgiyi kucaklayabilirsin.Yolunu sevgiyle yürümeyi başlatabilirsin.
ALINTI

HASTALIKLARIN GİZLİ NEDENLERİ
Doç. Dr. Şafak Nakajima
İnsan; duyguları, düşünceleri, bedeni ve sosyal çevresiyle bir bütündür.
Bu unsurlardan birisinde ortaya çıkan sorun, sağlığı tümden etkiler.
Yaşam koşullarımız, ekonomimiz, kendimizle ve başkalarıyla olan ilişkilerimiz kötü gidip de korktuğumuz, öfkelendiğimiz ya da üzüldüğümüz zaman, vücudumuz alarm moduna geçer.
Özellikle çok zorlayıcı veya bastırılmış duygular fiziksel sağlığa zararlıdır. Birbirini tetikleyen fizyolojik değişimler geçiririz.
Sorunlar uzun süre devam ederse kan basıncımız, kan şekerimiz yükselir, kalp atışlarımız ve nefes düzenimiz bozulur, sindirim sistemimiz altüst olur.
Uykusuzluk sorunu yaşarız.
Bağışıklığımız zayıf düşer ve daha sık hastalanırız.
Yaralarımız zor kapanır.
Alerjik yakınmalarımız artar.
Hormonlarımızın dengesi bozulduğu için diyabetten kısırlığa sayısız sorunla karşılaşırız.
Hızla yaşlanırız.
Saygın tıp dergisi JAMA’da yakın zamanda yayınlanan geniş çaplı bir araştırmaya göre, yönetemediğimiz stresin etkisiyle, savunma sistemi hücrelerimiz kendi bedenimize saldırarak, otoimmün hastalıklara yol açabilir.
Klinikte çok sık karşılaştığım kronik yorgunluk, yaygın kas ve eklem ağrıları, saç dökülmesi, baş dönmesi, düşük dereceli ateş, el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, deri döküntüleri gibi erken belirtiler verebilen bu hastalıklar arasında, Hashimoto tiroiditi, Tip 2 Diyabet, Multipl Skleroz (MS), Romatoid Artrit, Lupus, Sedef Hastalığı bulunur.
Yaşadığımız zihinsel ve sosyal sorunlar ayrıca, sigara, alkol, madde gibi sağlığımızı daha da ciddi boyutlarda riske atan alışkanlıkları tetikler.
Bu alışkanlıkların bazıları dikkati bozarak kazaya veya öfke kontrolünü zorlaştırarak yasal sıkıntılar yaşanmasına yol açabilir.
Sağlık sorunlarına bütüncül yaklaşmayıp yalnızca hastalık belirtilerinin bastırılmasına yönelik bir ''tedavi'' programı uygulanırsa, kalıcı ve gerçek çözümler elde etmek çoğu kez imkânsızdır.
Hastanın duygu, düşünce ve sosyal dünyası dikkate alınmadığında, stres kaynaklı sağlık sorunları sürekli tekrar eder veya başka hastalıklar şeklinde karşımıza çıkar.
O nedenle hekimin, yaşamını gözden geçirmesi için hastasına ışık tutması, tedavinin ayrılmaz bir parçası olmalıdır!
Eğer siz de kronik zihinsel ya da bedensel sağlık sorunları yaşıyorsanız, alttaki soruları dikkatle okuyun ve üzerine düşünün!
• Başkalarına ifade etmekte zorlandığınız bastırılmış duygularınız var mı?
• Değer görmediğinize, istismar edildiğinize inanıyor musunuz?
• Geçmişinizle ilgili duygusal yükler taşıyor; yaptığınız / yapmadığınız, söylediğiniz / söylemediğiniz bir şeyden dolayı derin bir suçluluk ya da pişmanlık duyuyor musunuz?
• Yaşadığınız sorunların nedenlerini anlamakta zorlanıyor, kendinizi olumsuz olan her şeyden tek başına sorumlu tutuyor veya tüm sorumluluğu başkalarına mı yüklüyorsunuz?
• Hayatınızın bir amacı ya da yönü olmadığını mı düşünüyorsunuz?
• Kendinizi motivasyonunu yitirmiş, kaybolmuş, kapana sıkışmış ve çaresiz mi hissediyorsunuz?
Verdiğiniz cevaplar, sürekli stres kaynağı olarak sağlık sorunlarınıza yol açan, iyileşmenizi engelleyen bazı önemli nedenleri keşfetmenize yardımcı olacaktır!
Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli.
Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan
