036_“BEN, BEN OLANIM” sözünden alınacak dersler
İyi haftalar sevgili dostum,
Sevgi, sağlık, mutluluk ve huzuru bütünün hayrına hayatına çektiğin ve çevrene yansıttığın harika bir hafta olmasını diliyorum.
BİLGELİK OKULU adlı ücretsiz haftalık dergimin yeni sayısında tekrar beraberiz.
Bu hafta çok sık ama genellikle bilinçsizce kullandığımız BEN kelimesi üstüne düşünerek yeni bir haftaya başlayalım.
Sina Dağı’ndaki o ilk karşılaşma anında Allah Hz.Musa’ya kendisini “BEN, BEN OLANIM” şeklinde tanıtır. Gelin, BEN kelimesinin kullanımına dair kendimize bir mesaj çıkaralım. Hatta mesajdan da fazlasını yapalım ve bunu uygulamaya dökelim...
Bu cevaba bakınca BEN kelimesini ne kadar dikkatli kullanmamız gerektiği aklıma geliyor hemen.
“Ben, sen, o, biz, siz, onlar” şahıs zamirleri bir cümle oluşturmak için önemli. Bunlar olmadan kişileri cümle içine sokamıyoruz. Kendimizi ve diğer yaşam tiyatrosu oyuncularını durumların içine sokamıyoruz.
Ancak cümle içine insanları sokarken o cümlelerin ve kelimelerin anlamları ile özdeşleşmemek çok önemli. Zira Mahatma Gandhi’nin o meşhur sözünü bir hatırlayalım...
"Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür...Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür..."
Hz.Mevlana da çok benzer bir söz söylemiş...
Düşüncen konuşmana, Konuşman hareketine, Hareketin kaderine yansır.
“40 defa söylersen olur” der güzel Anadolumun insanı. Daha yüzyıllar öncesinden bilir insanımız sözlerin gücünü. Hatta kadim simyacıların “Abrakadabra” demesi bile “söyleyerek tezahür ettiriyorum” anlamına gelir ve sözlerin tütreşimsel gücünü temsil eder.
Kelimelerle yani söylediklerimizle özdeşleşmemekten bahsettik. Çünkü bizler kelimelerimiz değiliz. 20ncü yy’da felsefe sözlerin düşünceyi aktarma imkanı üstünde uzunca bir süre durdu ve modern bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, beynimiz konuşma becerimizde 4 kat hızlı çalışıyor. Bu bile kendi başına aklın hızına yetişmek için bir engel teşkil ediyor. Yani bizler kısıtlı imkanlarla düşünce ve hayal dünyalarımızı aşikar etme gayretince olan varlıklarız. Bazı insanların sözel zekası diğerlerinden daha iyi olabilir ama bu sonucu biraz değiştiriyor. Hele bir de soyutsal olanı somuta sezgiler imkanı ile indirgeyip basitçe anlayabilmek beceri de işin içine girince hakikati beşeri olanın anlatması çok daha zor oluyor...
O yüzden dikkat etmeli insan söylediklerine. Zira söz ağızdan değil, kalpten çıkıyor. Kalbin derinliklerinden... Ve kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi her söylenen söz akla ve bilinçaltına yazılıyor. 0-7 yaş çocuk gelişiminde bu akla nakşedilme işlemi ve süreci bir yetişkine göre çok daha derin ve hızlı oluyor. Ancak yetişkin insanlar da yaşadıkları olumlu ve olumsuz travmalarla cemali ve celali olarak format atabiliyor.
Bu yüzden öncelikle cümlelere BEN ile başlamayalım. Dikkat ederseniz güzel Türkçemizde zamirler yüklemin sonuna gelir ve cümle zamir eki ile biter. İstenirse zamir cümlenin başına da gelir. Yani “geliyorum” yerine “ben geliyorum” da denilebilir. Belki bunda bir sorun yok ancak “bunu başardım” yerine “bunu BEN başardım” demek farklı. “BEN başardım” vurgusu insana haz verdiğinden bu başarı ile bir özdeşleme oluyor ve en büyük engellerden KİBİR’i tetikler.
Bir diğer önerim de şu...”BEN, BEN OLANIM” diyen Allah BEN kelimesini bu denli güçlü ve pozitif kullandıysa, o zaman birler de BEN kelimesini pozitif kullanalım. “Ben çok kötü hissediyorum”, “Ben bir korkağım”, “Ben çok başarısızım” dediğimiz zaman aslında BEN kelimesini negatif anlamda konuşuyor ve içimizdeki İlahi potansiyeli ve cüz’i irademizi bir kenara bırakıyoruz.
Neden bir kurban gibi yaşayalım ki?
Neden sağlıksız benliği pozitif benliğe dönüştürmeyelim ki?
Benlikten kurtulmaya gerek yok sadece onu terbiye edelim.
O zaman günlük hayatta ne kadar çok BEN ile başlayan cümle kurduğumuzu FARK EDELİM. Bir şeyi tanımlamadığımız sürece cümlelerimize BEN ile başlamayalım. Kurduğumuz cümleleri de pozitif veyahut başka bir anlatımla PROAKTİF bir dilde kuralım ki biliçaltımıza önce dıştan içe sonra içten dışa format atalım. Ve kendimizi baştan yaratalım.
Sevgiler,
Kenan
Devlet, gemi inşa mühendisi Fethi Algon'u 1946’da Tatvan'a yollar.
Kocaman bir iç deniz ve üzerinde hiç deniz taşımacılığı yok.
Fethi Algon eşini ve iki oğlunu yanına alır, Kurtalan Ekpresi ile önce Siirt Kurtalan'a, oradan da 8 saat (122 km) süren bir yolculukla Tatvan'a varır.
Oraya gittiklerinde Tatvan'da manzara şudur;
Yol yok,
Okul yok,
Elektrik yok,
Su şebekesi yok,
Türkçe bilen yok,
Bakkal bile yok!
Fethi Algon önce tersaneyi kurar ve Van Gölü üzerinde yolcu taşımacılığı yapacak gemilerin, kosterlerin, römorkörlerin üretimiyle eş zamanlı olarak Gevaş, Ahlat, Erciş ve Van iskelelerinin yapımına başlar.
1950’de Van Gölü üzerinde yolcu taşımacılığı başlamıştır bile.
Siirt Kurtalan'a gelenler karayolu ile önce Tatvan'a, oradan da feribotla göl çevresindeki ilçelere giderler.
Fethi Algon bakar ki herkes feribot saatlerini yakalayamıyor, Denizcilik Bankası'na "buraya otel lazım" der.
Bunun üzerine yolcular gemi beklerken rezil olmasınlar diye Doğu Anadolu'nun ilk ve tek dört yıldızlı oteli Tatvan'a inşa edilir. İstanbul'dan ve Yalova'dan şefler, otel müdürleri getirilir personelinin eğitimi için.
Otelin adı "Denizcilik Bankası Oteli"dir.
Bu arada tersane arazisi bir kampüs haline getirilir.
1950'li bir senede Van Gölü'nde yelken yarışları yapılır.
Çevre illerden sayısız insan yelkenlileri izlemeye gelir.
Fethi Algon'a devletin gönderdiği paralar Diyarbakır üzerinden gelir çünkü en yakın Ziraat Bankası oradadır.
"Mecido" isimli bir eşkiya yolda parayı getirenleri soyar ve bütün paraları alır. Jandarma bile Mecido'ya bulaşmak istemez. Fethi Algon, Mecido'ya haber salar, "gelsin görsün beni" diye.
Mecido bir eşkiyadır, ama devletin adamı çağırmıştır sonuçta.
Kalkar gider.
Fethi mühendis derdini sorar. Mecido: “Adam vurdum, eşkiyayım diye kime bana iş vermez, ne yapayım” der.
Fethi Algon, 1.90 boyundaki bu dev adama Tatvan tersane Kampüsü'nde bekçilik işi verir. Mecido eşkiyalığı bırakır.
Karda tipide çoluk çocuğu okula götürmek dahil her işe canla başla koşar.
Tersanenin has adamı olur.
Tatvan'da okul yoktur, mühendis Fethi Algon'un oğulları okula başlayacak olunca valiye çıkıp, okul konusunu dile getirir.
Sene 1948'dir ve Vali "yok öyle bir para bizde. Okulu yapın, biz öğretmeni atayalım" der.
Fethi Algon bulur buluşturur, tersane kampüsünde bir odada, 25 öğrencinin eğitim alacağı bir derslik kurar.
Valiye haber salar, "atayın öğretmeni!" Böylelikle Tatvan'ın ilk okulu açılır.
Öğrenci sayısı 25'dir. 23'ü Türkçeyi ilk defa okulda duyar.
Fethi Algon ve ailesi 1959 senesine kadar Tatvan'da kalır.
Bugün bile Bitlis il merkezinin önünde anılmasını sağlayan altyapıyı gerçekleştirir Tatvan'da.
Sonra geldiği yer olan İstanbul'a döner.
Bozulan Türkçeleri nedeniyle çocukların lakabı artık "kıro"dur İstanbul'da.
Oğlanlardan küçük olanı Atilla, yıllar sonra Denizcilik Bankası'nda müfettiş olur.
1970'lerde Tatvan'da denetleme vardır ve gönüllü olur.
Yine Kurtalan Ekspresi ile Tatvan’a varır.
3-4 günlüğüne Tatvan'da babası zamanında açılan Denizcilik Bankası oteline yerleşir. Resepsiyonda dev gibi ama beli bükülmüş bir adam vardır.
Tam o esnada birileri ile kavga etmektedir.
Üstü başı perişandır.
Atilla zar zor tanır adamı.
Babasının eşkiyalığı bıraktırıp işe aldığı Mecido'dur.
Sarılırlar, ağlaşırlar, dertleşirler.
Babası gittikten sonra onun yerine gelen yöneticiler "Mecido eşkiyadır, adam vurmuştur, katildir" diye kovmuşlardır onu tersaneden. Oğlunun açtığı bakkal dükkanı geliri ile kıt kanaat geçinmektedir Tatvan'da.
Fethi Algon'un torunu Burcu Algon bugün Azerbaycan yelken milli takımının koçudur.
Cumhuriyet'in yarattığı katma değer bugün Fethi Algon gibi vatanseverlerin sayesinde Cumhuriyet'in sınırlarını aşmıştır.
Düşünebiliyor musunuz, o zamanın bürokratları gibi eşkiyası bile kaliteliymiş bu ülkenin...
Bülteni beğendiysen ve diğer dostlarımızla paylaşmak istersen SHARE tuşuna basman yeterli. Beğendiysen paylaş ki, ışığın karanlığa hiç olmadığı kadar çok galebe çalması gereken Dünyamızın bu özel geçiş döneminde olumlu katkı sağlamama sen de yardımcı ol.
Bundan sonraki bültenlerin sana otomatik olarak gelmesi için de SUBSCRIBE NOW tuşuna basabilirsin.
Hakikatin nuru fikirlerin çarpışmasından doğar.
Değerli katkı ve yorumlarını da bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kal,
Kenan